Sevgiyi belki de yanlış yerde arıyorsun. Ve dışarıda bulmaya çalıştığın sevginin, açlığında kayboluyorsun.
Bu da aslında kendini arka koltuğa attığın ve unuttuğun için.Stresli yaşamının içinde boğuşurken ve başkalarına koşarken aynaya bile bakmayı unutuyorsun. Gözden uzak, gönülden ırak misali uzaklaşıyorsun kendinden.
Sevgi görmemiş olman, sevgisiz büyümüş olmanın arkasına saklanıyorsun. Seni bu kadar sarsan bu duruma, sen: ‘Dur!’ demezsen kim diyecek?
Ama yalnız kaldığın anlarda, yükseliveriyor içinden volkan misali alevler. Kalabalıkta da olsan yalnızlığının içinde çırılçıplak hissediyorsun kendini. İşte tam o anda kendi içine dönüp ihtiyacı olan bir arkadaşına verdiğin şefkati kendine akıtsan ve o akışın içine kendini bıraksan açlığın azalmaya başlıyor.
Kendine sarıldığın, sevdiğin, değer verdiğin zaman; dışarıda aradığın sevgi daha farklı oluyor. Ne olursan ol yine de gel demek yerine, senin içindeki sevgiyi daha da ısıtacak bir sevgi aramaya başlıyorsun. Ve dilenmeyi bırakıyorsun.Ne güzel demiş Rumi: ‘Sevgiyi dışarıda arama. Önce içinde, ona karşı kurduğun engelleri bulup kaldır’
Aradığın sevgiyi kendi içinde büyütmeyi öğrendiğinde dışarıda aradığın sevgi de renk değiştiriyor.
Sevgiline, eşine, çocuğuna, arkadaşına verdiğin ve aldığın sevginin de rengi değişiyor. Enerjisi o kadar büyüyor ki senden onlara onlardan dünyaya yayılıyor. O yüzden hadi sen de kendine ver o hak ettiğin sevgiyi ve beslemeye başla. Bir bebek gibi özen göster kendine. Şefkatle yaklaş. Sonra da izin ver, senden çevrene ve evrene yayılsın sevginin o müthiş enerjisi. Sadece kendine değil tüm insanlara, canlılara, doğaya da dokunsun sayende.
Sonra gör; hangi renge dönüşmüş sevgin?